19 Temmuz 2009 Pazar

Yaşlılık Nedir

Yaşlanma, organizmanın giderek biyolojik verimliliğinin yitirmesi, çevresine uyumda güçlük çekmesi ve direnç mekanizmalarında gerileme olarak tanımlanabilir. Tıbbi ve toplumsal gelişmelerin yaşlılığın sınırını sürekli olarak yukarı çekmelerine karşın genel uygulama 65 yaşın başlangıç olarak kabul edilmektedir. Ancak kronolojik yaşın tek ölçüt olması doğru değildir. Günümüzde her bir bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal yaşantılarından söz edilmektedir. Bunun yanı sıra farklı genetik ve sosyokültürel gruplarda normal yaşlanma özelliklerinin farklı olduğu öngörüldüğünden "normal yaşlanma"ya ilişkin tek bir tanım yapılamamaktadır.Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte tıptaki yeni buluşlar, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesi insan ömrünün uzamasına yol açmıştır ve dünyada 65 yaş ve üzerindeki insanların sayısı hızla artmaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4,5 iken 2030'larda bu oranın %6 olması beklenmektedir. Yaşlılık, yaşam sürecinin; çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal bir çağıdır.Yaşlılık dönemi üçe ayrılır: Genç yaşlılar (65-74 yaş) Orta yaşlılar (75-84) İleri derecede yaşlılar (85 yaş ve üzeri).Yaşlanmaya bağlı olarak fiziksel aktivitede bazı değişiklikler görülür. Genel olarak kas dokusunda bir azalma olur. Kadınlarda özellikle menopozdan sonraki dönemde yoğun bir şekilde kemik kayıpları ortaya çıkar. Bu kayıplara bağlı olarak boy kısalmaları, omurlarda çökmeler, hatta kırıklar olabilir. Yaşlanmayla birlikte zihinsel değişiklikler de ortaya çıkar. Algılamada ve yaratıcı yeteneklerde yaşlanmayla birlikte bir azalma, dikkatsizlik ve düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerdeki yavaşlama da eşlik edebilir.Yaşlılıkta zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de bazı değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşanabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özlerler. Sağlıklarına aşırı önem verirler. Aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık gelişebilir.Yaşlılık ve UnutkanlıkYaşlanmayla birlikte gelen unutkanlık (senil demans) yaşın ilerlemesiyle birlikte yavaş yavaş ortaya çıkar ve kendini 70-75 yaşlarından sonra iyice hissettirir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.Demans (bunama) sıklıkla yaşlılarda görülen bir rahatsızlıktır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen hafızada zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Kişi çevresinde olanlara ilgisini yitirmeye başlar. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları hatırlamada, konuşma sırasında doğru kelimeleri bulmada, günlük yaşantıya ait sorunları çözmede yavaşlama zamanla belirginleşir. Bellekte zayıflama öncelikle telefon numaralarını, isimleri, yaşanan günlük olayları tam olarak hatırlayamama şeklindedir. Dikkat kolayca dağılır. Çevreyle kurulan ilişkiler sınırlanmaya başlar. Sosyal yetersizlik belirginleştikçe yalnızlık derinleşir. Kişi huzursuz ve kederlidir. Daha kırılgan, öfkeli ya da şüpheci olabilir. Zamanla geçmişe ait anılar da silinmeye başlayabilir.Yaşlıların sosyal hayattan tecrit edilmemeleri, günlük yaşama dahil olabilmeleri, arkadaş sohbetleri yapabilecekleri ortamlarda bulunmaları, becerileri doğrultusunda sorumluluk almaları gerek zihinsel gerekse bedensel sağlıkları açısından faydalı olacaktır. Bunun yanı sıra çok fazla ve çok yağlı yememeleri, bol egzersiz yapmaları, sigara içmemeleri ve alkol konusunda ilimli olmaları önerilebilir.Yaşlılıkta normal veya normal dışı durumların belirlenmesi için nöropsikolojide testler ve fMR çalışmaları yapılmasında yarar vardır. Erken tanı ve tedaviyi öneriyoruz.

Yaşlılığa Genel Bakış

Yaşlılığa Genel BakışYaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreçtir. Tüm canlılar ; yaşamlarının sonuna doğru kocarlar ve ömürlerini tamamlarlar. Yaşlanma sadece insanoğluna özgü bir olay değildir. Çağımızda yaşam sürecinin bir parçası olarak görülen yaşlanma insan türünde zamana bağlı değişimleri içine alır. İnsan organizmasının yaşam döngüsünün herhangi bir organizma gibi doğumla başlayıp ölümle son bulması doğanın evrensel bir olgusudur. Bununla birlikte bireylerin yaşam süresi toplumun bilgi kaynaklan ve değerlerinin şartlandırdığı bir ' değişkendir. Yaşam döngüsü geleneksel olarak dört dönemi kapsar. Bunlar çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleridir. İlk iki dönem yetişkinliğe hazırlık olarak kabul edilir. Canlı oluşumundan yaşamın bitimine kadar süren bu süreç aynı zamanda yaşlanmayı da gösterir (Blau, 1973). Beşeri yaşam döngüsündeki aşamaların süresi, anlamı, içeriğini sadece biyolojik süreçler değil, toplumsal değerler ve kusurlar da belirlemektedir.Yaşlılık sözcülüğü yaşam süresinin geç dönemindeki gelişmenin devamını ve bireydeki değişimleri anlatır. Yaşlılık yaşam konusunda kayıpların ve çöküşün görüldüğü bir dönemdir. Aynı zamanda kültürel, çevresel ve ekonomik etmenlerin hazırladığı bir sonuçtur. Yaşlanma kronolojik ve biyolojik anlamda olmak üzere ikiye ayrılır. Kronolojik yaşlanma, insanın doğumundan itibaren içinde bulunduğu zamana kadar geçen yıllara bağlı yaşlanmayı anlatır. Biyolojik yaşlanma, kalıtım, sağlık ve iş gücüne göre saptanan görünüş yaşlanmasıdır. Biyolojik yaş doğal olan kalıtımsal etmenlerin yanında kimyasal, psikolojik ve çevresel etmenlerin, yaşam tarzının etkisi altında meydana gelmektedir. Kişiden kişiye kronolojik yaştan ayrılan farklılıklar göstermektedir. Takvim yaşıyla her zaman çakışmayan biyolojik yaşı belirlemede uzmanlar tüm organların işlevsel ölçütlerini ve tüm metabolizmalarda oluşan değişimleri göz önün de tutmaktadırlar. Yaşlılık biyolojik bir olaydır, yaşlı insanın organizması bazı özellikler gösterir. Yaşlılık, bireyin zamanla olan ilişkisini, yani dünya ile ve kendi öz tarihi ile olan ilişkisini değişikliğe uğratır (De Beauvoir, 1970). Bu iki yaşlanma dengeli ilerlemez; bazı kişilerde kronolojik yaşlanma, bazı kişilerde biyolojik yaşlanma önde gider. Ayrıca, insan organizmasında organların yaşlanması birlikte ilerlemez. Bunların kişisel kullanımına ve yapılarına göre ayrı, ayrı yaşlanma ve yıpranma kronolojisi vardır.Yaşlılık göreceli bir kavramdır. Her yaşlının bir biyolojik geçmişi, iş deneyimleri ve duygusal yaşamı vardır. Ayrıca, yaşlılık bir toplumdan diğerine ve çağa göre de farklılık gösterir. Her insanda yaşlanmakla ölmek arasında süren mücadelede, toplumsal ve kültürel etmenler önemli rol oynarlar. Yaşlanma bireysel bir değişim olarak kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşlanma bireysel olmakla birlikte, toplumsal değerler ve diğer etkenler .toplumda yaşlı ve yaşlılığa verilen değeri ve yeri belirlemektedir. Bu nedenle yaşlılık sadece biyolojik bir olay olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir olaydır.Başka deyişle, yaşlılık karmaşık yönleri olan bir olgudur. Kimi yaşlılığı bir problem olarak algılamakta, kimi yaşlılığa karşı olumlu tutumlar benimsemektedir. Yaşlılığa karşı olumsuz yaklaşımı olan Cato 'benim görüşüme göre, yaşlı olmadan önce zamanımı tamamlamayı tercih ederim" diyor.Yaslılığı bir altın çağ olarak algılayanlardan Joseph Choate 70, 80 yaş arasını gerçek mutluluğun yaşandığı bir dönem olarak görüyor, "bir an önce oraya varmalı ' görüşünü ileri sürüyor.Antik düşüncede yaşlılığın tanımlarından birini yapan Demokritos yaşlılık muhtaçlık olarak algılamaktadır. "Yaşlılık hiç bir şey eksilmeden vücudun organların kesilmesi demektir; her şey vardır, hepsi muhtaçtır." Demoktritos gençlikle yaşlılık arasında anlamlı karşılaştırma yapmaktadır. "Kuvvet ve güzellik gençliğin malları, yaşlılığın çiçeği ölçülülük". Demoktritos yaşlılıkla ilgili değerlendirmesinde konuya oldukça hesaplı yaklaşmaktadır. "Yaşlı gençlikten geçmiştir. Gencin yaşlılığa ulaşabileceği belli değildir. İmdi tamamlanmamış mal, gelecekteki ve şüpheli olandan ağır basar. Demoktritos genç, yaşlı karşılaştırmasında eğitim ve yaradılışı vurgulamaktadır. "Gençlerde akıllılık, yaşlılarda akılsızlık olur, düşünceliliği öğreten zaman değil, zamanındaki eğitim ve yaradılıştır."Eflatun yaşlılıktaki değişiklikler üzerinde durmaktadır. Tek başına gelmediği için yaşlılıktan korkun." Kuşkusuz yaşlılık tek başına gelmez, yaşlılar değişiklikler koleksiyonudurlar. İyonya'nın sonuncu ve büyük düşünürlerinden Efesos'lu Heraklitos yaşamın sürekliliğini vurgulayarak gençlik, yaşlılık karşılaştırması yapmaktadır: "Gençlik ile yaşlılık, yaşam ile ölüm bütün bu farklılıklar aynı şey olup birin ayrı , ayrı yanlarıdırlar." Zira bunlar değişince yaşayanla, ölmüş, gençle, ihtiyar aynı şeydir. Görüldüğü gibi Heraklitos sürekli olarak değişim üzerinde durmaktadır.Eski Çin kültlerinin devamı olan Taoist felsefede ölümsüzlük, uzun yaşam sanılmaktadır.Doğu; edebiyatında rubai türünün kurucusu sayıları Ömer Hayyam yaşlılığa bakışının ana dokusu olan duygulan öne çıkarıyor."Gençlik dediğin kitap okunmuş artık; Eyyâmı bahar uzaklaşmış kış artık, Bir neşeli kuştu gençlik fakat heyhat, Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık."Çok değerli ozanımız Behçet Necatigil daha otuz yaşındayken yazmış olduğu "Nineler' adlı şiirinde yaşlının dramını sergilemektedir., "Küçüldünüz temelli / Çocuklar kadarsınız / Halinizden belli / Hatıralarla yaşarsınız / Nineler, gece gündüz aklınız / Dünyasını sürmemiş / Oğlunuza gider / Muradına ermemiş / Yavrunuza gider. Mesut yuvanız vardı / Yiğit kocanız vardı / Şunun bunun elinde / Hor tutulursunuz. Ağrınıza gider / Ya çoğunuz inmeli. Ya gözünüz perdeli / Ağır işitir kulağınızNineler yazık oldu size / Oğlunuzun, kızınızın / Arkasına kaldınız.Ustalıkla oynanan yaşlı insan rolü, sükun, akıl, özgürlük, ağırbaşlılık ve mizah duygusuyla belirtilir. Hemen, hemen herkes yaşlı insanı böyle oynamak ister ama pek azı cesaret eder (Skinner, Vaughan, 1984).1 Yaşlılık Ne Zaman Başlar?"Yaşlı kimdir", "yaşlılık ne zaman başlar" sorunlarını tek bir tanımla cevaplamak doğru değildir. Emeklilik, sigorta, planlama konularında yaşlılığı belirlemede istatistiki yöntemler kullanılır. Demografik çalışmalarda ve analizlerde;sosyal politikada istatistiki bilgiler gerekli olmakla birlikte, tek, tek yaşlının durumunu açıklamada yetersiz kalmaktadır. Çünkü bedensel yaşlanma ile zihinsel ve ruhsal yaşlanmanın gerçekleşme hızı ve zamanı oldukça farklıdır.Yaşlı kimse tanıyan herkesin deneyimi, gerçekte iki türlü yaşlarıma olduğunu göstermektedir. Birçok ülkedeki bilimsel incelemeler bu yargıyı pekiştirmektedir. Başka deyişle beynin kimi kesimleri yaşlanma sürecine uğramamakta, kimi kesimleri otuz yaşlarında kesinlikle yaşlanmaya başlamaktadır.Yaşlılıkla ilgili birçok çalışmada yaşlı tanımı kronolojik olarak yapılmaktadır. Gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmında emeklilik yaşı olan 65 yaş, çalışmalarda yaşlılığın başlangıcı olarak kullanılmaktadır.Birleşmiş Milletlerin yaşlılıkla ilgili yayınladığı raporlarda yaşlanma kronolojik olarak 60 yaştan başlatılmaktadır. (U.N. 1980).Dünya Sağlık Teşkilatı'nın 1963 yılında yaşlıları sağlık sorunları konusunda düzenlediği seminerde yaşlanma kronolojik olarak üçe ayrılmıştır (Hobson, 1970):
Orta yaşlılar (45, 59 yaş)
Yaşlılar (60, 74 yaş)
Kocamışlar (75 + yaş) Görüldüğü gibi 60 yaşın üzerindekiler yaşlı sayılmaktadır. Ancak yaşlılığın ne zaman başladığı konusundaki tartışmaların son bulmadığı görülmektedir. Canlı oluşumundaki yaşamın bitimine kadar süren yaşlanma bölümlere ayrılarak incelenmektedir. Buna göre yaşlanma beş bölüme ayrılmaktadır.
Moleküller Yaşlanma
Hücresel Yaşlanma
Doku ve organ yaşlanması
Kişisel Yaşlanma
Toplumsal Yaşlanma Yaşlanma gelişimi başlangıcından itibaren ortaya çıkan bir olgudur.Öte yandan yaşlılık olayının ve bununla ilgili toplumsal ekonomik konuların incelenmesinde nüfusun 0-14, 15-64 ve 65 + yaş kümelerine ayrılması çalışmalara kolaylık sağlamaktadır. Ama yaş grupları bakımından nüfusun yapısı, niteliği toplumsal, ekonomik, demografik inceleme ve karşılaştırmalarda kullanılmaktadır. Yaş aynı zamanda bir gruplaştırma ölçütüdür (Güvenç, 1972). Bu topluluğun üyelerinin yaşlarına göre kümelenmesiyle yaş sınıfları meydana gelir. Tüm toplumlarda üyelerden bazısının yaşlı sayılması, toplumdaki diğer yaş gruplarından farklı statü ve davranışlara sahip olmalarından kaynaklanır. Bu statüyü kazanabilmenin temelinde zaman ölçüsü kronolojik yaş yaşam dönemi ya da yaşla birlikte kendilerini Yaşlı sayan çağdaşlarıyla bir yaşta olma, fiziksel güçte zayıflama vb. konular yer alır. Ancak yaşlı sayılanlar bir toplumdan diğerine temelde çok değişiklikler gösterirler. Yaşlılara özel rollerinin yorumunda toplumlar arasında büyük farlılıklar olduğu halde, genelde görülen odur ki yaşlılıkta hareketliliğin azalması yönünde değişme, daha fazla danışma ve denetime ihtiyaç duyma, fiziksel çabadan çok mental çaba gösterme, ekonomik üretimden çok ait olunan gruptan bakım talep etme yönünde eğilimler artmaktadır (Cowgill, 1972).Tüm toplumlarda sağlıklı ve uzun yaşamın değeri vardır. İnsan bedeni ile ilgili efsane ve diğer folklor ürünlerinde yaşam uzunluğuna ilişkin temalar yer alırlar. Örneğin Taoist felsefe ve pratikte ölümsüzlüğe ulaşmak için diyet, jimnastik ve solunum egzersizleri ve seksüel disiplinleri içine alan uygulamalar yer almaktadır (Simmons, 1961).İnsanlık tarihi boyunca yaşlanmayı durdurma ve engellemeyi sağlayacak çalışmalar ,yapılmışsa da bu biyolojik süreci geri döndürmek mümkün olamamıştır. Yaşlanma canlı varlıkların bir işlevi sayıldığına göre, yaşlanmanın durdurulması, ebedi gençliğin sürdürülmesi demek yaşamın ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir (Kayahan, 1966).Özetle, yaşlanmayı açıklamada hangi yollar denenirse denensin, yaşlanmayı durdurmak, ya da tersine çevirmek mümkün olamamaktadır. Günümüzde yaşlanmayı yavaşlatma çalışmalar yapılmaktadır. Yaşlılık ile ilgili gelişmeleri yakından izleyen uzmanlar en çok ilgi gören konunun tedavi ve kullanılan ilaçlar olduğunu söylüyorlar . Bir hastalık olarak ete alınân yaşlılıkta tedavi mümkündür. Ancak çeşitli doktorlarla işbirliği yapıp özenle tedaviye devam etmek gerektiği ileri sürülmektedir. Özellikle üzerinde durulması gereken konular; genel yaşlanma, beyin yaşlanması ve hafıza, cinsellikte yaşlanma, cilt yaşlanması, sağlıklı yaşamdır.Yaşlılık sorunu her şeyden önce tıbbi ve toplumsal bir nitelik taşımaktadır. Bu konuda var olan güçlükleri yenmek için yaşlanmaya ilişkin koruyucu tıp konuşuna daha da önem verilmelidir. Gerontolojinin ana sorunlarından biri yaşlanmanın sebep olduğu değişimlerle hastalıktan kaynakların değişimlerini nasıl ayırt edileceğidir. Bu konuda güçlükleri yenmek için, yaşlanmayla ilgili koruyucu tıbba daha çok önem verilmelidirKaynak: www.sosyalhizmetuzmanı.org

Yaşlılık Nedir

Yaşlanma, organizmanın giderek biyolojik verimliliğinin yitirmesi, çevresine uyumda güçlük çekmesi ve direnç mekanizmalarında gerileme olarak tanımlanabilir. Tıbbi ve toplumsal gelişmelerin yaşlılığın sınırını sürekli olarak yukarı çekmelerine karşın genel uygulama 65 yaşın başlangıç olarak kabul edilmektedir. Ancak kronolojik yaşın tek ölçüt olması doğru değildir. Günümüzde her bir bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal yaşantılarından söz edilmektedir. Bunun yanı sıra farklı genetik ve sosyokültürel gruplarda normal yaşlanma özelliklerinin farklı olduğu öngörüldüğünden "normal yaşlanma"ya ilişkin tek bir tanım yapılamamaktadır.
Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte tıptaki yeni buluşlar, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesi insan ömrünün uzamasına yol açmıştır ve dünyada 65 yaş ve üzerindeki insanların sayısı hızla artmaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4,5 iken 2030'larda bu oranın %6 olması beklenmektedir. Yaşlılık, yaşam sürecinin; çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal bir çağıdır.
Yaşlılık dönemi üçe ayrılır: Genç yaşlılar (65-74 yaş) Orta yaşlılar (75-84) İleri derecede yaşlılar (85 yaş ve üzeri).
Yaşlanmaya bağlı olarak fiziksel aktivitede bazı değişiklikler görülür. Genel olarak kas dokusunda bir azalma olur. Kadınlarda özellikle menopozdan sonraki dönemde yoğun bir şekilde kemik kayıpları ortaya çıkar. Bu kayıplara bağlı olarak boy kısalmaları, omurlarda çökmeler, hatta kırıklar olabilir. Yaşlanmayla birlikte zihinsel değişiklikler de ortaya çıkar. Algılamada ve yaratıcı yeteneklerde yaşlanmayla birlikte bir azalma, dikkatsizlik ve düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerdeki yavaşlama da eşlik edebilir.
Yaşlılıkta zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de bazı değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşanabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özlerler. Sağlıklarına aşırı önem verirler. Aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık gelişebilir.
Yaşlılık ve Unutkanlık
Yaşlanmayla birlikte gelen unutkanlık (senil demans) yaşın ilerlemesiyle birlikte yavaş yavaş ortaya çıkar ve kendini 70-75 yaşlarından sonra iyice hissettirir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.
Demans (bunama) sıklıkla yaşlılarda görülen bir rahatsızlıktır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen hafızada zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Kişi çevresinde olanlara ilgisini yitirmeye başlar. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları hatırlamada, konuşma sırasında doğru kelimeleri bulmada, günlük yaşantıya ait sorunları çözmede yavaşlama zamanla belirginleşir. Bellekte zayıflama öncelikle telefon numaralarını, isimleri, yaşanan günlük olayları tam olarak hatırlayamama şeklindedir. Dikkat kolayca dağılır. Çevreyle kurulan ilişkiler sınırlanmaya başlar. Sosyal yetersizlik belirginleştikçe yalnızlık derinleşir. Kişi huzursuz ve kederlidir. Daha kırılgan, öfkeli ya da şüpheci olabilir. Zamanla geçmişe ait anılar da silinmeye başlayabilir.Yaşlıların sosyal hayattan tecrit edilmemeleri, günlük yaşama dahil olabilmeleri, arkadaş sohbetleri yapabilecekleri ortamlarda bulunmaları, becerileri doğrultusunda sorumluluk almaları gerek zihinsel gerekse bedensel sağlıkları açısından faydalı olacaktır. Bunun yanı sıra çok fazla ve çok yağlı yememeleri, bol egzersiz yapmaları, sigara içmemeleri ve alkol konusunda ilimli olmaları önerilebilir.
Yaşlılıkta normal veya normal dışı durumların belirlenmesi için nöropsikolojide testler ve fMR çalışmaları yapılmasında yarar vardır. Erken tanı ve tedaviyi öneriyoruz.

SOSYAL VE PSİKOLOJİK YÖNLERİYLE YAŞLILIK

SOSYAL VE PSİKOLOJİK YÖNLERİYLE YAŞLILIK Dünyada birçok ülkede yaşlı nüfusun çoğalması giderek hızlanmıştır. İki bin yılında 60 yaşın üstündeki insan sayısı 1950 yılındaki sayının üç katı artacak iki yüz milyondan altı yüz milyona çıkacaktır. Dünya nüfusunda bu genel eğitimin gelişmiş ülkede daha hızlı gerçekleştiği görülmektedir.Ülkelerde doğum oranındaki düşme eğilimi sürdüğü takdirde yaşlı nüfusun oranı çok yükselecektir. Öte yandan doğum ve ölüm hızlarındaki azalmalar dünya nüfusunda ortalama yaşam beklentisini (life expectancy) yükseltmektedir. Yirminci yüzyılda, yaşam beklentisinde, önemli artışlar kaydedilmiştir. Geçen yüzyıl sona, ererken " kırk dokuz yıl olan ortalama yaşam beklentisi yetmiş beş yıla yükselmiştir. Bu sayı Kuzey Avrupa ülkelerinden İzlanda'da kadınlarda 79.2 erkeklerde, 73, İskandinav ve Batı Avrupa ülkelerinde kadınlarda 75, erkeklerde 72.7 civarındadır. Gelecek yüzyılda ortalama yaşam beklentisinin genel olarak 80 yıla, kadınlarda 90 yıla çıkabileceği tahmin edilmektedir. Buna karşılık "yaşam beklentisinin 40,45 yılı aşmadığı en düşük ortalamalar Afrika ülkelerinde bulunmaktadır. Bu ülkelerde kadın yaşam beklentisi erkeklerden yüksektir.Gelişmekte olan ülkelerde de yaşlıların sayı ve oranı toplam nüfus içinde gitgide çoğalmaktadır. Veriler dünya nüfusunun yaşlandığını göstermektedir. Bununla birlikte dünya nüfusunun artan bir hızla yaşlanmakta olduğunu gerçeğe aykırı bulanlar da vardır. Onların görüşüne göre yüz yıl önce 20 yaşındaki gençler 30 ya da 40 yılda yaşlılığa ermeyi umarlardı; günümüzde gençlerin gerçekten yaşlandıklarını itiraf etmeden önce 50,60 yıl geçmesi gerekmektedir. Yaşlanma daha hızlı değil ağır işleyen bir süreç olmuştur 1982).Günümüzde tıp; insan ömrünü uzatmak ve yaşlılığı geciktirmek için çabalıyor. Son yıllarda Avrupa'daki çalışmalar yaşlılığın kendisi hastalıktır, o nedenle yaşlılık tedavi edilebilir, insan ömrünün uzamaması için hiçbir sebep bulunmamaktadır görüşünü gündeme getirmiştir. Yaşlılık bilimi olan genelinin alanı genişlemiştir. Yaşlılığın biyolojisi, biyokimyası moleküller biyolojisini araştıran gerontoloji bilim dalı ortaya çıkmış, bunun yanında estetik tıp bu konuya ele almıştır.Öte yandan, dünyada kentlerde demografik karakterler değişmektedir. Kentleşme evrensel bir süreç olmakla birlikte dünyanın her kesiminde kentleşme oranı aynı değildir. Çok gelişmiş bölgelerdeki kentlerde 1950, 1975 yılları arasındaki nüfus artışı ile 1975, 2000 yılları arasındaki nüfus artışının aynı hızda olacağının tahmin edilmesine karşılık, gelişmekte olan ülkelerde kent nüfusu genel nüfustan daha hızlı büyümektedir. Kırdan kente göç nedeniyle yaş ve cinsiyet dağıtımı bakımından kırkent arasında farlılık vardır. Dünyanın hemen her bölgesinde kentlerde yaşlıların özellikle kadın yaşlıların erkek yaşlılardan daha fazla oldukları görülmektir.Kırdan kente göç yaşlının statüsünü değiştirmekte, kentte teknoloji, toplumsal yapı, kültürel değerlerin farklığı ve hareketlilik yaşlıyı modası geçmiş,eskimiş yapmaktadır.Demografik beklentiler yaşlı sayılan nüfusun gelişmiş ülkelerde iki bin yılında toplam nüfusun yüzde 15.9'una ulaşacağı doğrultusundadır. Yaşlılar sözü edilen ülkelerde gelir güvenliği, çalışma, emeklilik, sağlık, konut, eğitim, yaşam düzeni ve diğer konularda sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Sanayileşme ve kentleşme sürecinin hızlanması ve ilişkili toplumsal; ekonomik gelişme yakın bir gelecekte gelişmekte olan ülkeleri de yaşlılık sorunu ile yüz yüze getirecektir (U.N., 1976). Özellikle gelişmiş batı ülkeleri açısından giderek bir endişe kaynağını oluşturan nüfus olayının toplumlar ve özel olarak yaşlılar açısından toplumsal, ekonomik sonuçlan vardır. Gelişmekte olan ülkeler bir yandan kalkınmada engel gördükleri nüfustaki hızlı artış eğilimini değiştirmeye çalışırlarken, diğer taraftan yaşlıların yeni ortaya çıkan ihtiyaçları karşısında sosyal refah politikaları belirlemeye ve yürürlüğe koymaya çalışmaktadırlar. Özet olarak toplumsal kültürel ve siyasal bakımdan birbirinden farklı ülkeler batıda sanayi inkılabı ile başlayan, giderek hızlanıp yaygınlaşan dönüşümden etkilenmişler, değişimin yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.Türkiye Cumhuriyet döneminin başlangıcından itibaren hızla gerçekleşen modemleşme sürecini yaşamakta, köklü bir toplumsal yapı değişimine sahne olmaktadır. Kırsal yapıdan kentsel yapıya geçiş bu dönüşümden farklı biçimde etkilenen toplumsal kategoriler oluşturmuştur. Yapısal değişme toplumumuzun temel yapısal özelliklerinden kaynaklanan toplumsal sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bazı kesimlerde değişimin gerektirdiği yeni kurumların oluşmasındaki gecikmeler kültürel geri kalma (cultural lag) olgusunun ortaya çıkmasına, başka deyişle, sorunlara neden olmaktadır.Türkiye'nin nüfus ve toplumsal yapı özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle yaşlılık henüz ülkemizde yaygın toplumsal sorun düzeyine çıkamamıştır. Bununla birlikte,özellikle büyük kentlerimizde yaşlıya yönelen hizmetlere ihtiyaç duyulması sorun olma yolunda bir eğilimi göstermektedir. Türkiye 'de yaşlı hizmetleri içinde ilk sırayı sosyal güvenlik programları ve sosyal hizmet programları çerçevesinde kurum bakımı (huzurevleri) almaktadır.Türkiye'de yaşlılık her yönü açısından az işlenmiş bir konudur. Bu çalışmada, yaşlı ve yaşlılıkla ilgili genel bilgiler çerçevesi içinde kurum bakımı gören ve gündüz yaşlılar evine devam eden yaşlıların sosyal uyumu (adjustment) ile yaşlıların bazı niteliklerinin sosyal uyumla ilişkisi incelenmektedir. Araştırmada yaşlılara yönelen kurumsal bakım hizmetleri ve diğer hizmetlerin geliştirilmesinde yardımcı olabilecek bilgilerin sağlanması hedef alınmıştır.